
Firmalar harcamalarını hayırsever amaçlara veya diğer sosyal açıdan faydalı faaliyetlere nasıl tahsis ediyor? Büyük Amerika Birleşik Devletleri (ABD) şirketlerinin %94’ü hayır işlerine kendini adamış ve bazı yatırımcılar bu tür faaliyetleri ilerletmek için finansal getirilerden vazgeçmeye giderek daha fazla istekliyken, bu, hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz önemli bir sorudur. Yeni bir makalede, kurumsal hayırseverlik harcamaları (corporate philanthropic expenditures) düzeyinde, sağlam kurumsal yönetişimin kalitesinin aracılık ettiği bir siyasi döngü olduğu gösteriliyor. Hindistan’daki halka açık şirketlerin zorunlu kurumsal sosyal sorumluluk (corporate social responsibility; CSR) açıklamaları analiz edildiğinde, iş gruplarına ait şirketlerin (genellikle üye şirketlerde karşılıklı ortaklıklara sahip kurucu aileler tarafından kontrol edilen ve daha şeffaf kurumsal yönetişime sahip olan) seçim yıllarında kurumsal sosyal sorumluluk hedeflerine uyumlarını azalttığı ve kurumsal sosyal sorumluluk harcamalarını %25 oranında azalttığı bulunmuştur. Eyalet seçimlerinin dışsal ve kademeli zamanlaması, siyasi döngünün kurumsal sosyal sorumluluk uyumluluğu üzerindeki etkisinin nedensel bir yorumunu destekler.
Hindistan’a özgü kurumsal sosyal sorumluluk verilerini incelemek, Amerika Birleşik Devletleri gibi farklı siyasi ve ekonomik koşullara sahip ülkelerde bile, şirket-devlet ilişkilerinin kurumsal hayırseverlik harcamalarındaki rolünü anlamada yardımcı olur. Politik bir kurumsal sosyal sorumluluk döngüsünün varlığı, Hindistan ekonomisinin sınırlarını aşan kurumsal yönetişim ve vekâlet maliyetleri ile ilgili endişeleri beraberinde getirmektedir.
Makalede, iş gruplarının kurumsal sosyal sorumluluk uyumluluğu ile siyasi bağışlar arasında yer değiştirdiği teziyle tutarlı olarak, bu firmaların hem resmi olarak bildirilen siyasi bağışları hem de [literatürde politikacılara ‘resmi olmayan’ (unofficial) ödemeler için bir vekil olarak kullanılan] seçim zamanında nakit oranlarını artırdığı ve aynı zamanda kurumsal sosyal sorumluluk uyumluluğunu azalttığı bulunmuştur. Son olarak, muhtemelen kurumsal yatırımcıların kurumsal sosyal sorumluluk yanlısı tercihlerinden dolayı, kurumsal mülkiyetin kısmen siyasi kurumsal sosyal sorumluluk döngüsünü hafiflettiğine dair bazı kanıtlar elde edilmiştir.
Makalede, bu döngünün politikacılar ve firmalar arasındaki pazarlıklar ile yönlendirildiğini iddia etmek için basit bir model sunuluyor. Firmalar öncelikle, siyasi bağışlar veya hayırseverlik harcamaları (hayır kurumlarına bağış yapmak veya topluluk tesislerine sponsor olmak gibi) olsun, kâr amacı gütmeyen tüm faaliyetler için harcamaları gereken kaynak tutarını belirler. Ancak, bir seçim yaklaşıyorsa ve siyasi örgütleri acilen kampanya finansmanına ihtiyaç duyuyorsa, politikacıların seçim bölgelerinde genelleştirilmiş kurumsal sosyal sorumluluk harcamaları yerine siyasi bağışları tercih etme olasılıkları daha yüksektir. Bu nedenle politikacılar, seçim yıllarında kurumsal sosyal sorumluluk harcamalarının çoğunu siyasi bağışlara yönlendirmek için seçim bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar için pazarlık yapacaklardır. Bu siyasi döngünün kurumsal yönetişimi daha kötü olan şirketlerde yoğunlaşması beklenebilir.
Bu makale, halka açık şirketler tarafından yapılan kurumsal sosyal sorumluluk harcamalarını kapsayacak şekilde genişleterek, politik iş çevrimi hakkındaki literatüre katkıda bulunmaktadır. Onlarca yıldır sosyal bilimciler, seçimlerin işsizlik gibi ekonomik değişkenler üzerindeki etkisini incelediler. Daha özellikli olarak, seçmenler muhtemelen daha yakın tarihli olaylardan etkileneceğinden, seçmenler politikacıları seçim zamanından hemen önce hüküm süren ekonomik koşullar nedeniyle ödüllendirir veya cezalandırır. Buna göre, yeniden seçilmek isteyen politikacılar, seçmenlerin gözüne girmek için seçimden hemen önce hükümet harcamalarını artıracaklardır. Ancak, seçim dönemlerinden etkilenen tek harcama türü kamu fonları değildir. Bir yetki alanı içinde faaliyet gösteren şirketler, tercih edilen politikacıların seçim beklentilerini desteklemek için kampanya katkıları yapabilir. Şirketler ayrıca, genel yaşam standardını yükselterek ve seçmenlerin seçilmiş temsilcilerinden memnuniyetini artırarak, politikacının seçim bölgesindeki hayırsever faaliyetlere de harcama yapabilirler. Makalede, politik iş çevrimi hakkındaki literatür kurumsal sosyal sorumluluk alanına kadar genişletiliyor ve kurumsal yönetişimin hayırseverlik harcamaları ile politik bağışlar arasındaki dengeyi nasıl etkilediği değerlendiriliyor.
Bu makale aynı zamanda, Hindistan mevzuatının benzersiz ortamını kullanarak, kurumsal hayır kurumlarında temsilcilik maliyetleri ve siyasi mülahazalar hakkındaki literatüre de katkıda bulunmaktadır. Önceki çalışmalarda, kâr amacı güden firmalardaki temsilcilik maliyetlerinin kurumsal hayırseverliğin hedeflerini baltalayabileceğini belirtilmişti. Yöneticiler hayırseverliği firmaya veya topluma fayda sağlamak yerine, kendi itibarlarını veya sosyal nüfuzlarını desteklemek için bir araç olarak kullanabildikleri için, bu vekâlet sorunları özellikle baskın kontrolörlere sahip kötü yönetilen firmalarda belirgindir. Literatürde daha zayıf kurumsal yönetişime ve daha yüksek vekâlet maliyetlerine sahip olduğu gösterilen bir firma alt kümesinin (iş grupları) kurumsal sosyal sorumluluk hedeflerine uyumdaki fark gösterilerek bu iddialar deneysel olarak doğrulanabiliyor. İş grubu üyeleri tarafından seçim zamanında yapılan siyasi bağışların hem resmi hem de dolaylı ölçümlerindeki ekonomik açıdan önemli artış, kurumsal sosyal sorumluluk uyumluluğunun ve kampanya bağışlarının ikame edilebilirliğini göstermektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk uyumu için harcanabilecek para bunun yerine siyasi partilere bağışlanır veya potansiyel olarak yerel politikacılara yasadışı ödemeler için kullanılabilecek nakit varlıkların bir parçası olarak tutulur.
Hindistan ortamı, kurumsal sosyal sorumluluk harcamalarının tamamına erişim sağladığı için de avantajlıdır. Önceki çalışma, ABD S&P 500 ve Fortune 500 şirketleri ile ilişkili vakıfların kurumsal bağışlarının %6,3’ünün siyasi amaçlarla yapıldığını göstermektedir. Bununla birlikte, İç Gelir İdaresi’ne (U.S. Internal Revenue Service) bildirilmesi gerektiğinden ve bağışçı destekli fonlar gibi kurumsal bağış için diğer önemli kanallar hakkında bilgi sahibi olmadıklarından, kurumsal hayırseverliği yalnızca vakıf verilerini kullanarak ölçebilirler. Hindistan mevzuatı, kurumsal sosyal sorumluluğun toplam tutarı hakkında bilgilere erişmeme izin veriyor. Makale yazarı, bu bilgilere yalnızca en büyük şirketler için değil, rapor veren tüm halka açık şirketler için sahip olduğunu ifade etmektedir. Bu makalenin Hindistan ortamını kullanan deneye dayalı yaklaşımın son bir katkısı, tanımlama için coğrafi olarak kademeli eyalet seçimlerine bağlı olmasıdır. Eyalet seçimlerinin anayasal olarak önceden belirlenmiş zamanlaması ve Hindistan eyaletlerinin farklı seçim döngüleri, kurumsal sosyal sorumluluk ile siyasi döngü arasında inandırıcı nedensel bağlantılar kurulmasına izin veriyor.
Kişinin bakış açısına bağlı olarak, makaleden elde edilen normatif sonuçlar ya firmaların siyasi bağışlarının düzenlenmesinin artırılması olmalı ya da zorunlu kurumsal sosyal sorumluluk bağışlarının yapılabilirliğine ilişkin şüpheler olmalıdır. Bununla birlikte, çalışmanın daha doğrudan çıkarımları arasında kurumsal yönetişimin önemi ve kurumsal sosyal sorumlulukta politik ekonomi hususları ve kurumsal kampanya finansmanı katkılarının şeffaf bir şekilde kamuya açıklanmasının potansiyel avantajları yer alır.