Bakırköy / İSTANBUL

Şair Ahmed Cevad Ahundzade Kimdi? – Yavuz AKBULAK

Şair Ahmed Cevad Ahundzade Kimdi? – Yavuz AKBULAK
“Soranlara ben bu yurdun; anlatayım nesiyim

Ben çiğnenen bir ülkenin hak bağıran sesiyim”

Ahmed Cevad Ahundzade (“Ben kimim?”)

 

Ahmed Cevad Ahundzade, 05 Mayıs 1892 tarihinde Azerbaycan’ın Gence şehri yakınlarındaki Şemkir bölgesinin Seyfeli köyünde dünyaya geldi. Henüz altı yaşındayken babasını kaybetti. Annesi Yahşi Hanım, babası İmam Muhammed Ali Beydir. Ahund olan dedesi Güney Azerbaycan göçmeniydi.

Ahmed Cevad doğduğu köyde dini eğitim alarak Arapça ve Farsçayı öğrendi. 1906’da ailesiyle birlikte Gence’ye taşınan Ahmet Cevad, eğitimini Gence’de sürdürdü ve 1912’de eğitimini tamamlayarak Gence Kız Okulunda Türkçe ve Farsça öğretmeni olarak göreve başladı. Ardından, 1922’de Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesine girdi ve 1926’da burayı bitirdi. 1927’de Baku Pamukçuluk İnstutusunda, daha sonraları da Azerbaycan Kend Tasarrufatı Instutusunda Türkçe ve Rusça bölümlerinde dersler verdi. Çalıştığı bu dönemlerde doçentlik unvanını ve nihayetinde de aynı üniversitede profesör unvanına layık görüldü.

1915-1916 yıllarında Gürcistan’ın başkenti Batum’da yaşadı. Burada Şükriye hanımla evlendi. Aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı sırasında, kendi memleketlerinde Ermeni ve Rus zulmüne uğramış Türklere yardımda bulundu.

Onun yurt tasavvuru sadece Azerbaycan’dan ibaret değildi. Onun için Türk’ün yaşadığı her yer vatandı. Balkanlardan gelen acı haberlerle kederlendi, topraklarından çıkarılan milyonlarca Türk’ün acısını yüreğinde hissetti, sürekli yazdı. Ancak bu yüreğindeki acıyı bastırmaya yetmedi. 20 yaşına geldiğinde Osmanlı Ordusunun Balkanlarda verdiği var oluş mücadelesinin bir parçası olmaya karar vererek arkadaşlarıyla birlikte “Kafkas Gönüllüler Müfrezesi”ni kurdu. Böylece Osmanlı Ordusunun bir parçası olarak sahada Bulgarlara karşı savaştı. Ahmed Cevad Türk milletinin derdi ile dertlenen, sevinçleri ile sevinen bir Türklük mücahidiydi.

Ahmed Cevad, komünist yönetim döneminde ilk önce Bakü’den uzaklaştırıldı. Guba’da 1920-1922 yılları arasında Millî Eğitim Müdürlüğü yaptı. 1937’de karşı devrim ve Pantürkizm suçlamasıyla tutuklanıp yargılandı ve mahkeme kararıyla 13 Kasım 1937 tarihinde kurşuna dizildi. 1955’de SSCB başsavcısı, şaire karşı yapılan suçlamaların asılsız olduğunu belirterek beraat kararı verdi, ama çok geçti.

Ahmed Cevad’ın sanatının altın yılları 1914-1920 yıllarıdır. Sovyet döneminde takip altında olduğundan şairliğini gereği gibi ortaya koyamadı. Verimli döneminde yazdığı aşk, vatan-millet-bayrak sevgisi konulu şiirler, Azerbaycan edebiyat tarihinde önemli şairler arasında yer alması için yeterli olmuştur.

15 Aralık 1914 günü, Rauf Orbay’ın daha sonra ‘Hamidiye Kahramanı’ olarak anılmasına vesile olan Hamidiye Kruvazörünün Karadeniz’de Rus Deniz Kuvvetlerini mağlup ettiği haberleri Bakü sokaklarında yankılandı. Haberi alan Ahmed Cevad coşkuyla kaleme sarıldı ve aşağıdaki dizeler kâğıda dökülüverdi:

“Çırpınırdı Karadeniz,

Bakıp Türk’ün bayrağına!

“Ah!” diyerdin, hiç ölmezdim

Düşebilsem ayağına!

Ayrı düşmüş dost elinden,

Yıllar var ki çarpar sinen…

Vefalıdır geldi, giden,

Yol ver Türk’ün bayrağına.

İnciler dök, gel, yoluna,

Sırmalar serp sağ soluna,

Fırtınalar dursun yana,

Selâm Türk’ün bayrağına!

“Hamidiye” o Türk kanı!

Hiçbirinin bitmez şanı!

“Kazbek” olsun ilk kurbanı,

Hayran Türk’ün bayrağına!

Dost elinden esen yeller,

Bana şiir, selâm söyler,

Olsun bizim bütün eller,

Kurban Türk’ün bayrağına!

Yol ver Türk’ün bayrağına.”

(Çırpınırdın Karadeniz, Gence)

Merhum şairin şiirlerinden bazıları da şöyledir:

“Men bu günkü Görüş’ten evveller çok uzağdım,

Bilmedim, Moskova’ya düşman gözüyle bakdım

Uyarak gençliğimde Müsavatın sözüne,

Yıllar boyu göz yumdum hakikatin özüne”

(Moskova)

“Kudretim olsaydı, yazabilseydim,

Bir kâğıt üstüne bu derdi, kızım!

Senin musibetin, benim derdimden,

Neyleyim ki, kat kat beterdi, kızım”

(Kızım)

“Ey şanlı ülkenin, şanlı ordusu,

Unutma Kafkaz’a girdiğin günü,

Gelirken kovmaya Turan’dan Rus’u

Ayağını kara deniz öptü mü?”

(Türk Ordusuna)

“Ben sevdiğim mermer sineli yarım,

Diyorlar koynunda yabancı el var.

Bakıp ufuklara, uzak yollara

Ağlıyormuş, mavi gözler akşamla.

Ah, ey solgun yüzlü İstanbul,

Mavi gözlerin çok baygın İstanbul..”

(İstanbul)

“Bakü’ye gelmişsin selam vermeye

Ey Han sarayını alan İngiliz

Giderken Kâbe’ye hacı kervanı

Hacılaryoluna çıkan İngiliz.

Sen bağla her yolu, süngüm tez açar,

Üç ayda gelenler, üç günde kaçar

Zannetme kurşunum havalı uçar

Türk’tür bu kurşunu atan, İngiliz”

(İngiliz)

“Bir gül ektim, açılmamış derdiler,

Zahmetimden bana bir diken kaldı.

Emek çektim, gün geçirdim, gül ektim,

Emeğimden bana bir fidan kaldı.

Ne yazım yaz, ne de günüm gün oldu,

Gönlümün çiçeği açmadan soldu.

Kanadımı bir uğursuz el yoldu,

Yerinde bir damla kuru kan kaldı”

(Zahmet)

“Ey Allah’ım yanılttın, her bir doğru adımı

Yoksa yoksul dünyadan, adaletin kalktı mı?

Ey dinlinin dinsizin, inandığı son kuvvet

Kalmadı mı sende de, insanlara merhamet

Ben ki, bilmek isterdim, kimler ağlar kim güler

Onun için etmiştir, felek beni derbeder…”

(Of Bu Yol)

“Esirge sen Ya Rab, yabancı gözden

Bizim elde mabedinin taşını

Acı bize, imanımız sönmesin

Rahmetinle söndür bu gözyaşını

Ya Rab, vatan senin iman senindir

Mümini güldüren Kur’an senindir

Ey mertliği ilham eden büyük Hak.

Buyruk senin, kullarına ne sormak

Çok dertliyiz bir arzumuz var ancak

Cebrail’den gönder bize bir sancak

Ya Rab, vatan senin iman senindir

Mümini güldüren Kur’an senindir”

(Münacaat)

“Sordum garip minareden

Akşam oldu, ezan hani?

Baykuş konmuş minberlere

Diyen hani, duyan hani?”

(Ne Gördümse)

“Azerbaycan, Azerbaycan!

Ey kahraman evladın şanlı vatanı!

Senden ötürü can vermeye cümle hazırız!

Senden ötürü kan dökmeye cümle kadiriz!

Üç renkli bayrağınla mesut yaşa!

Binlerle can kurban oldu,

Sinen harbe meydan oldu!

Hukukundan geçen asker,

Here bir kahraman oldu!

Sen olasan gülistan

Sana her dem can kurban

Sana bin bir muhabbet

Sinende tutmuş mekân

Namusunu hıfz etmeye

Bayrağını yükseltmeye

Cümle gençler müştaktır

Şanlı vatan, şanlı vatan

Azerbaycan, Azerbaycan”

(Azerbaycan, Azerbaycan Marşı)

“Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,

Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.

Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,

Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.

Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,

Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?

Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,

Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.

Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,

Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!

Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,

Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!

Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?

Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?

Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,

Atam mahkûm, anam sail, elim her şeye möhtaç.

 Men Türk evladıyam, derin aklım, zekâm var,

Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?

Ne kadar ki, hâkimlik var, mahkûmluk var, ben varam,

Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!”

(Susmaram)

“Dumanlı dağların yeşil koynunda

Bulmuş güzellikte kemali, Göygöl.

Yeşil gerdenbendi güzel boynunda,

Aks etmiş dağların cemali, Göygöl.

Yayılmış şöhretin şarka, şimale,

Şairler hayrandır sendeki hale.

Dumanlı dağlara gelen suale,

Bir cevap almamış soralı, Göygöl.

Bulunmaz dünyada benzerin belki,

Zevvarın olmuştur bir büyük ülke,

Olsaydı gönlümde bir yeşil gölge,

Düşseydi sinene yaralı, Göygöl.

Senin güzelliğin gelmez ki, saya

Koynunda yer vardır yıldıza, aya,

Oldun sen onlara mihriban daye,

Felek busatını kuralı, Göygöl.

Kesin eyşu-nuşu, gelenler susun,

Dumandan yorganı, döşeği yosun,

Bir yorgun peri var biraz uyusun,

Uyusun dağların maralı, Göygöl.

Zümrüt gözlerini görsünler diye,

Çamlar boy atmıştır, uzanmış göye,

Geçmiştir onlara gazabın niye?

Düşmüşlerdir senden aralı Göygöl.

Dolanır başında, gökte bulutlar,

Bezenmiş aşkınla çiçekler, otlar.

Öper yanağından kurbanlar otlar,

Ayrılık gönlünü kıralı, Göygöl.

Bir sözün var mıdır esen yellere,

Sipariş vermeğe uzak ellere…

Yayılmış şöhretin bütün dillere,

Olursa olsun goy haralı, Göygöl.”

(Göygöl)

Eserleri

Koşma (Bakü 1916), Dalga (Bakü 1919), İstiklal Uğruna (İstanbul 1928), Şiirler (Bakü 1958), Çırpınırdı Karadeniz (Ankara 1990, hzl. Servet Gürcan), Sen Ağlama Ben Ağlaram (Bakü 1991), Hak Bağıran Ses (Bakü 1991), Seçilmiş Eserleri I-II (Bakü 1992), Selam Türk’ün Bayrağına/Ahmet Cevat’ın Hayatı ve Şiirleri (İzmir 1992, hzl. İrfan Murat Yıldırım), Seçilmiş Eserleri (Bakü 2005). Şair, aynı zamanda Azerbaycan Milli Marşı’nın da müellifidir. Şekspir’in “Othello” eserini, Puşkin’in şiirlerini Azerbaycan diline çevirmiştir. Şiirin el yazması nüshaları, Ahmed Cevad, Bolşeviklerce hapse atıldığı zaman, şairin diğer eserlerinin el yazmaları ile birlikte el konulduğu ve yakıldığı öngörülmektedir.

Vefatının 85’nci yılında Ahmed Cevad’ı minnetle anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet, ruhu şad olsun.

 

ÖNEMLİ NOT:

Bu yazıda yer alan görüşler yazarına ait olup çalıştığı kurumu bağlamaz, yazarın çalıştığı kurum veya göreviyle ilişki kurulmak suretiyle kullanılamaz. Yazıdaki tüm hatalar, kusurlar, noksanlıklar ve eksiklikler yazarına aittir.

Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Eğitimlerimiz Hakkında Daha Fazla Bilgi Almak İçin Bizi Arayabilirsiniz: